Cumartesi, Aralık 29, 2007

BEN ANNEYİM

SADUN TANJU
1957
Seni.bir hücreden yaşamaya layık bir canlı haline getiren benim. Seni ıstırapların en büyüğüyle doğurdum; sevinçlerin en büyüğüyle kollarıma aldım. Sana ilk davranışı, ilk gülüşü, ilk bakışı, ilk heceyi ben öğrettim. Seni karşılıksız, menfaatsiz, tertemiz ilk ben sevdim. Sana hayatta ilk lazım olacak dersleri ben verdim. Senin yüzünden ilk acıları ben duydum. İlk ağlayışlarını benim göğsümde dindirdin. İlk sırrını bana açtın. İlk dost beni edindin.
Ben anneyim!
Bana her zaman güvendin.Üzüntülerin benim üzüntülerim oldu. Seni pencerelerde bekledim, gelişinde kapılara koştum. Seni her zaman aynı duygularla bağrıma bastım, seninle iftihar ettim, seninle taçlandım, şereflendim.
Ben anneyim!
Ben, Tanrı'nın en büyük lütfuna layık görülmüşüm. Ben bereketim. Ben Tanrı gibi insan yaratabiliyorum. Ben yeryüzünün iyi ve güzel, kötü ve çirkin herşeyin mesuliyetini taşıyorum. Medeniyet benim, mazi benim, gelecek günlerin ümidi benim.
Ben anneyim!
Ben insanlığın başı ve sonuyum. Ben hayata şekil veren sanatkarım. İstediğim renkleri kullanır, istediğim gibi yontarım. Beynine ilk nakşolan sözler benim, kalbe ilk yerleşen duygular benim duygularımdır. Ben cennet ve cehennemim. Ben istersem sevgi kardeşlik ve dostlıkla büyütürüm; istemesem kinle, düşmanlıkla içini doldururum. Ben dünyaya nizam veren iradeyim.
Ben anneyim!
Ben sabır ve tahammülüm. Ben en yumuşak ve en sertim. Cesur olmayı nasıl benden öğrendinse, korkuyu da ben sana öğrettim. Seni ilk öpen ve ilk döven benim. Sevmek, aşık olmak, şefkat, kin, dostluk ve düşmanlık duygularının hepsi bende.
Ben anneyim!
Bir acı duyarken beni çağırırsın. Ben teselliyim. Ölsem bile gözüm arkamdadır. Ben endişelerin derin kuyusuyum. Kendi içime düşerim. Ben bütün alakaların mihrakıyım. Cömert olduğum kadar hasis, kıskanmaz göründüğüm derecede de kıskancım.
Evet seni kıskanırım. Sen benim eserimsin, sen benim emeğimsin. Sen benim güzel günlerim, geçen ömrüm, bütün hatıralarımsın. Seni kıskanırım. Seni bu duygumla bunaltır, isyan ettirir, üzerim. Seni kendime hasretmek isterim.
Bunun için kıskanırım seni.
Ben anneyim!
Ben saygının mihrabıyım. Önümde diz çökmeni isterim.
Gönlünde yer etmeyi isterim.
Hakkım ödensin isterim.
Unutulmaktan korkarım.
Baş üstünde ve baş köşende yerim.
Bu benim hakkım.
Ben anneyim!
Ve son nefesimde..
Her zaman
Sütüm ve hakkım helal olsun yavrum derim.

Yaşamın kıyısından tüm annelere...

Pazartesi, Aralık 24, 2007

YENİ YIL

Bir yıl daha geride kalmak üzere, bir daha asla dönülemeyecek olan zaman. Bizler yıl diyoruz ona kısaca . Zamanımızı dilimlemek, ona sayı vermek, sıraya koymak, takvim yapraklarına taşımak ve yaşamı bunların arasına sıkıştırmak.

Coşkuyla karşılanır yeni yıl, üzerine nice destanlar yazılır. Dilekler iletilir, hayaller kurulur, kutlanacak yıl dönümleri düşünülür. Yeni yılın baharı vardır, yazı vardır, yaz tatili vardır. Kısaca coşkudur gelen her yeni yıl. Daha gelmeden yorulan, onlarca insanın yaşam planlarını sırtında taşıyan, vazgeçtim gelmiyeceğim diyemeyen ama yine de kendi bildiklerini yapacak olan bir yıl.

Bağrında güzellikleri de yaşatan geride kalmış tüm yıllara haksızlık etmeden yeni girecek yılımızın tüm dünyaya barış, huzur, sevgi, saygı, sağlık, mutluluk getirmesi ve artık anaların, kadınların ağlamaması dileğiyle.

Yaşamın kıyısından sevgi ile....

Pazar, Aralık 16, 2007

VAKİTSİZLİK

Geveze kalem'imin vakitsizlik yazımıma kısacık bir cevap.


Zamanımın yarısını evde geçiriyorum, öbür yarısınıda sizlerle. Geriye kalan öbür yarısınıda kendimle. Kendimle geçirdiğim zamanın dörtte üçünde de sizleri düşünmekle, kalan çeryek zamanda sizleri göreceğim zamanı beklemekle.
Nasıl zamansa bu, üçe böldüm olmadı beşe böldüm olmadı.


Güneş nerede doğarsa doğsun, vaktini bekler
Herdaim doğduğuna göre, vaktini kendi tayin eder.
Batarken yorgun ve bezgin gibidir
Ama yine anında doğar ve dirilir.

Yaşamın kıyısından , karışık bir zaman hesaplaması

Cumartesi, Aralık 08, 2007

ISMARLAMA SOBE

Genç blog arkadaşım butterfly,kızımında dahil olduğu blog arkadaşlarınla oynadığı sobe oyununa beni sobeliyerek davet etmiş. Teşekkür eder sevgilerimi iletirim.


ben küçükken..İlk hatırladığım duvarları eşeleyip kireçleri yemekti. Çok küçüktüm sanırım, birde bahçede toprak yediğimi hatırlıyorum. Çok iyi hatırladığım "yada unutmak istemediğim" anım ise yeni alınmış ve hiç giyilmemiş çok güzel bir hırkamın unkapanı köprüsünün üstünde yürürken farkında olmadan kolumdan düşüp kaybolmasıdır. Çok ağladığımı hatırlıyorum. Kaybolmasımı yoksa ona sahip olamayışımmı beni bu denli üzmüştü bilmiyorum. Çok ağlamamın sonrası yerine alınan kenarı kiraz tanecikleriyle süslü hasır şapkam ve hasır çantam bile bana hırkamı unutturamamıştı. "niye aynısı alınmamıştı onuda bilmiyorum"


aslında ben.. İçimdeki benlerden bana ait olan beni ne yazıkki daha yaşıyamadım. Dipdiri ve hiç kullanılmamış olarak duruyor. Abla olan ben, eş olan ben, anne olan ben o kadar kuvvetliydiki, ben olan bene hiç fısat tanımadılar. Aslında ben, iyi öğrenciler yetiştiren bir profösör olmayı ve sivil toplum örgütlerinde çalışmayı isterdim.


ilk kopyam.. Düşünmedim bile. Karekterim gereği alıntılara bile karşıyımdır.


en saçma huyum.. Dolap ve çekmece içlerini devamlı düzeltirim. Çamaşırlarımın ve giysilerimin ucu ucuna katlanması beni rahatlatır. Eğri duran her nesne beni rahatsız eder, perde kıvrımları hatta eyfel kulesi bile. "iyiki yakınımda değilde görmüyorum". Ütülemeden de asla bir şey kullanmam.


bence cep telefonu.. Kullanmama rağmen karşı olduğum bir alet. Bence özel hayatın ve özgürlüğün kısıtlanması gibi birşey. Gereksiz yerlerde çalması da ayrı bir sorun." Hele ki küçük kızım gibi bir takipci olursa".


aşk bence.. Sevgi. Yıllardır aşkın sevgiden ayrı bir şey olmadığını, aşk ve sevgi ikiz bile değildir tekdir diyerek tüm düşünenlerin fikirlerini çürütmeye çalıştım. İçimdeki sevgi yoğunluğu çok sıcak ve yumuşacıktı, aşk diye bir duygu yoktu. Sonra yavrularım oldu. Sevgilerin en güzelini tatdım. Sevginin katmerlisidir evlat sevgisi ve onun üzerine sevgi yoktur. Derken aşık oldum. Ben torunlarıma aşığım, meğer aşk varmışta torunlarda gizliymiş. Sakın yavrumuza aşığız demeyin, torun sahibi olunca görürsünüz aşkın ne olduğunu.


en sevdiğim bloglar.. Okuduğum bütün bloglar çok güzel. En sevdiğim bloglar ise tabi ki barış'lı günler ile küçüktüm ufacıktım. "çünkü bol bol resimleri var prensesimle lokumumun".

Yaşmın kıyısından gençlere.




Cumartesi, Aralık 01, 2007

BİR KAHVE LÜTFEN



Yaşamak için değil, yemek için yaşıyoruz.

Günümüzde biz insan denen canlılar yaşamak için yeme ve içme gibi ihtiyaçlarımızın kontrölünü kaybetmiş durumdayız. Artık yemek için yaşıyoruz, her yerde bir şeyler yiyoruz. Sabah uyanıldığında ne yiyelim düşünceleri hemen başlıyor. Sabah kahvaltıları keyfen yapılıp, kahvaltı seansları düzenleniyor.

''Hadi kahvaltıya bize gelin,'' ya da

''Kahvaltıyı dışarıda bir yerde mi yapsak?''

Park mı istersin deniz kenarı mı, ormanlık alan mı? Ha buralara gidemiyor musun? Ön bahçe de olur. Kahvaltıyla iş bitse iyi, biraz sonra geldi kahve saati. Öğleni, ikindi çayı, akşam yemeği, ara öğünleri v.s.

Bir arkadaşınla oturup dertleşmek istiyorsun, "Gel şurada oturup bir şeyler içip konuşalım," veya "Akşama bir yerlere gidip bir şeyler yiyelim, dertleşiriz" gibi sözcükler oturur hemen yerine. Yemeden içmeden konuşma olmuyor ya!

Evin hanımı dertli komşular gelecek, "Ne yapmalı? Vakit de az, çok çeşit olmalı," doğru mutfağa kurabiyeler, kekler, pastalar... Çeşit çok olmalı ayıp olur yoksa. Ama yine de sunumda "Kusura bakmayın fazla da bir şey yapamadım," denir her nedense. Gelen komşuların durumu da daha değişik, "İkramda neler var acaba?" dır zihinlerden geçen.

Bilinen en basit kekin bile tarifi istenir, "Çok güzel olmuş, ben de tarifini alayım."

Çocukları parka götürmek zevktir de illâ çekirdek yenecek banklarda otururken. Çocuklar kum havuzunda, büyükler çekirdeğin başında. Bankların altı çekirdek kabuklarıyla kaplanmış içler acısı. Simitçisi, helvacısı, pamuk şekercisi zaten park girişini parsellemiş durumda. Gözlerini dikmiş çocukların yaygarasını bekliyorlar.

Yollar derseniz yiyecek ambalajlarıyla kaplı. Ye at, iç at!

Şehir içi otobüsleri, en fazla bir saatlik yol ama olmaz, su almalı bulunsun! Duraklar ufak pet şişeleriyle dolu, durakta suyunu içersen durağa, otobüste içersen otobüse atarsın pet şişeni fark etmez, aman yeter ki susuz kalma!

Yürüyüş yapacaksın elinde pet şişen muhakkak olacak. Pet şişesi baston oldu artık onsuz yürünmüyor. Yürürken su, bir yerlerde oturacaksan kola. Boş geçmesin zaman, neme lâzım!
Sinama, tiyatro salonları çözüm saydı kabuklu yemiş yasakladı. Bizler durur muyuz patlamış mısırı icat ettik hemen, seyrederken bir şeyler yemek lâzım. Mısır kesmez, antrakta bir şeyler yenir, yenmese de içilir.
Bayram olur kapıya gelen çocuklara şeker veririz. Kitap verecek değiliz ya, zaten versek de
ne derler eve gidince, "Bayramda ne kitabı? Bir şeker de mi veremediler?" Kurban bayramı evrim değiştirdi zaten bir telaştır gidiyor. Kurban yerine ulaşmıyor artık, çünkü evlerde 'no frost'lar var. Koy dolaba altı ay rahatız . Yemek için yaşıyoruz ya altı ayı da garantiledik!
Çarşılar açılır 10 km arayla, içine gir 3 dükkan 13 restorant.
Kitapçıda en çok satılan da yemek kitapları.
Akşama yemek mi yok? Telefon et ya lahmacuncuya ya da pizzacıya.
Kaç kişi hastanede yatan hastasına kolanya, çiçek götürüyor ki? Yol üstündeki pastaneden alınan kurabiye daha iyi tabi ki.
Buluşma yeri olarak o ağacın altından vazgeçildi.
''Kafede buluşalım,''
''Çay bahçesinde buluşalım.''
15 dakikalık vapur yolculuğunda çay, simit, 45 dakikalık feribot yolculuğunda meyve suyu sandviç, 1 saatlik uçak yolculuğunda yemek.
Yemek için yaşıyoruz ya saymakla bitmez ve bu yazı uzar gider.
Ben en iyisi burada bitireyim de gidip kendime bir kahve yapayım.:)

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...